Pravda köyü Deliorman bölgesinin büyük köylerinden biri. İdarî bakımdan Silistre iline bağlı olmakla birlikte Razgrat ve Rusçuk köylerine de yakındır. Köyün tam olarak ne zaman kurulduğu bilinmemekle be- raber Osmanlı..
Pravda köyü Deliorman bölgesinin büyük köylerinden biri. İdarî bakımdan Silistre iline bağlı olmakla birlikte Razgrat ve Rusçuk köylerine de yakındır. Köyün tam olarak ne zaman kurulduğu bilinmemekle be- raber Osmanlı döneminde ortaya çıktığı aşikârdır. İlk adının ve nüfusunun da tamamıyla Türk oluşu bu ihtimali güçlendirmektedir. Yaklaşık 150 yıldan beri Anadolu’ya göçler yaşanmasına rağmen köyün bugünkü nüfus sayısı yaklaşık 2 000 dolayındadır. Köye en uygun yol, Dulovo-Ruyno-Yarebitsa köyleri üzerinden geçen yoldur. Adı geçen köyler hep Türk nüfuslu büyük köylerdir ve hepsinin de yakınında ormanlar vardır.
Türk Trakyası’ndan kopup Ramazan Bayramının birinci gününde bu köye doğru yolculuk yapmamızın nedeni, sevgili şair ve sazcı arkadaşımız öğretmen Nasuf Dahil’in nazik davetiyesidir. Hedefimiz bayramın ikinci gününde bu köyde yapılacak olan Bulgaristan kökenli sazcıların buluşma etkinliğine katılmak ve aynı gün kutlanacak olan köy bayramını izlemekti. Beraber- imde eşim Selime ile müzik öğretmeni ve bağlamacı olan kızım Vesile Cebeci bulunuyordu. Eşimle ben eski amatör mahalli sanatçılar arasında yer almış, hasbel kader müzikle uğraşmış kişiler olarak etkinliğin yöneticisi N. Dahil tarafından dâvet edilmiştik. Ancak kızımız sazı ve sesiyle sahne alanlar arasında bulunacaktı. Uzaktan geleceğimiz için Nasuf’un özel konukları olarak tanışma gecesine de katılacaktık.
Bu kez Hamzabeyli-Lesovo sınır kapısını tercih ederek meşhur Petolıçkata (Beş köşeli yıldız) kavşağından geçmeyi yeğledik. Bulgaristan tabiatı olanca yeşilliğini yüklenmiş sanki bize bereketiyle selam veriyordu. Yol birkaç yıl önce yapıldığından hızla mesafe almamızı kolaylaştırıyordu. Hava o günlerde birdenbire sıcaklığını göstermeye başladı. İyi ki klima ile biraz olsun bedenlerimizi serinletiyorduk. Dulova’ya ulaştıktan sonra İsperih yolunca batıya, sonra da Karakoç (Oven) kavşağından sağ yapıp Pravda’ya yöneldik. Buraları artık iyi tanıyordum. Kızılburun kıyısından, Çiller içinden geçip Pravda’ya vardık.
Hava henüz kararmamıştı. Sora sora Nasuf’un evini bulduk. Gerekli bilgileri alıp geldiğimiz yolca demiryolu boyunda bulunan Ruyno hijasına (dağ evi) vasıl olduk. Geceyi burada geçirecektik.
Yemek odasına davet edildiğimizde eski tanıdıklardan Bulgaristan sazcılarının duayeni Emrullah Topçu ve Türkiye’li müzisyen profesör Şenel Önaldı ve arkadaşlarıyla yüz yüze geldik. İzmir ve Kırcaali’den gelen sazcılarla şahsen tanışmasak da Ali Besteci kardeşimizle sanaldan tanışıyorduk. Hoşbeşten sonra tanışma faslı devam etti. Bir taraftan yemek yeniyor, diğer taraftan da sazcılar türkülerini okuyorlardı. Bu arada İran Türk’ü Farhat Shitvar’ı (Şitvar) tanımak bizim için hoş bir sürpriz oldu.
Müzik öğrenimini ve doktorasını İstanbul’da Azerbaycan sazı üzerine yapmıştı. Onunla Türklük konularında ilginç sohbetlerimiz oldu. Eski dostlar arasında en yaşlı sazcımız Âşık Emrullah Topçu çekti. Artık 82 yılı devirmiş bir hayli yaşlanmış görünüyordu. Oysa Onu yarım asırdan fazla bir zamandan beri tanıyordum, çok sohbetler- imiz de olmuştu. Kendine has tezene vuruşu ve sesiyle dinleyenlerin gönüllerini feshediyordu.
Arzu ile Kamber, Kerem ile Aslı’dan parçalar okumanın yanı sıra hikâyelerini de anlatması müziğe ve destanlara susamış olan Bulgaristan Türklerini ruh derinliklerine işliyordu. Şimdi saz üzerinde parmak çırpıp koşturamıyordu. Ama içindeki türkü okuma ateşi sönmek bilmiyordu. Burgaz ilinin ve bütün Bulgaristan’ın en usta sazcısı olarak bilinen Hasancık’ın gelmesini bekliyordu. Nihayet onun da geldiğini gördük. Emrullah’ın gönlü gözü biraz daha açılmıştı.
Hasancık yemeğini yerken sırası gelenler sazlarını kucaklayıp tellere hücum ediyorlardı. Bu arada sıra bizim kızımız Vesile’ye geldi. O da bir zeybek türküsü çalıp söyledi. Ter- biyeli tezene vuruşu ve teknik tavırlarıyla dikkat çekti. Türküsü Prof. Şenel Önaldı tarafından meth-i senalarla takdir edildi, onu yetiştiren velilerine de teşekkür ve takdirler yöneltildi. Saz meclisi geç vakitlere kadar devam etti. Bu arada Bulgaristan’ın Neşet Ertaş’ı sayılan Hasan Hasancık da kendinden büyük sazı ele alıp bir peşrevden sonra diller döktürdü ve çok beğeni topladı.
Sabah saat 10 raddelerinde araçlarımıza binip tekrar Doğrular köyüne hareket ettik. Orada konuklara verilen kahvaltıya katıldıktan sonra etkinlik yeri olarak düzenlenen köy parkına vardık. Köyün kültür evi amatörlere ve sahne alacak olan konuklara tahsis edilmişti. Burada gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra sokağın öte tarafında yer alan köy parkına geçilecekti. Nasuf Dahil kardeşimiz bu büyük etkinliğin âdeta motoru ve beyni durumundaydı. Köy muhtarı, okul müdürü, öğretmenler, öğrenciler ve gençler büyük hazırlıklar yapmışlardı. Öğle saatlerinde açılış ve protokol konuşmaları yapıldı. En başta ana okulu başta olmak üzere ilkokul ve ortaokul öğrencileri gösterilerine başladılar. Yurt dışından ve içinden gelen saz ustaları da sahne almak için kayıtlarını yaptılar. Baş sorumludan aldığım bilgiye göre 35 kişi Pravda sahnesinde sazını ve sesini dinletecekti. Amatör grupların gösterilerinden sonra saz ustalarını sıra geldi. Sahneye alfabetik sıraya göre çıkılacaktı. Ev sahipleri seslendirme cihazlarını ve teknisyenleri de düşünmüşlerdi. Sahne alan bütün arkadaşların sesleri cihazlara kaydediliyordu. Burgaz ilinden gelen sazcılar, sayıları ve icraatlarıyla dikkatleri üzerlerine çekmişti. Bil- hassa Hasan Hasancık usta vuruşları, güçlü ve terbiyeli sesiyle dinleyenlerin dikkatlerini üzerine topladı.
Böyle etkinliklere sık sık katılması nedeniyle olsa gerek sahne duruşu gerek dinleyicilerle kurduğu temasta oldukça rahat görünüyordu. O nedenle de bol bol alkış topladı. Sırası geldiğinde sahneye çıkan müzik öğretmeni Vesile Cebeci, saz çalıp türkü söyleyen yegâne kadındı. Alaydan yetişen amatörlerden farklı olarak Gazi Üniversitesinde akademik hazırlık görmüştü. Tezene vuruşları ve bağlamayı kullanış tarzı ile dikkatleri üzerine çekmişti. İlkönce babası İsa Cebeci’nin türkü formunda yazıp bestelediği Dobruca’m türküsünü okuyarak hemcinslerinin ve diğer dinleyenlerin dikkatini çekmeyi başardı. Daha sonra ozan eseri olan bir koşmayı büyük bir maharetle yorumladı. Üçüncü türküsü de ölüm- süz sanatçı Özay Gönlüm’ün derlediği “Sobalarında Kuru da Meşe Yanıyor Efem” adlı Ege türküsüydü. Ege tavrıyla seslendirdiği bu eserle büyük alkış topladı. Bulgaristan sazcıları arasında bu tavrı çalabilene ben şahsen henüz rastlayamadım. Doğrular köyü halkı büyük bir sabırla bütün saz ustalarını dinledi son sazcıyı dinlemeden sahadan ayrılmadı. Organizasyon komitesi, bu önemli gün anısına bütün katılımcılara plaket ve onur belgesi sundu.
Diğer sazcılarda sezebildiğim bazı ortak özellikleri de burada kısaca paylaşmam gerekir. Bulgaristanlı kardeşlerimiz çoğunlukla sazın göğsüne parmak vurup tempo tutmaya çalışırlar. Sazın bütün tellerine vurarak melodinin belirginliğini kapatırlar. Bunun dışında sesle söylerken telleri akılcı olarak kullanmasını beceremiyorlar. Bu alışkanlığın genellikle düğünlerde ve başka gürültülü ortamlarda, içkili saz meclislerinde çalmalarından kaynaklandığını düşünüyorum. Bir de sazda yeni teknikler, yeni tavırlar öğrenmeye az vakit ayırıyorlar. Yerel eserleri bulup işlemeye ve halkın dikkatine sun- maya vakit ayıranların sayısı bir elin parmaklarını geçmemektedir.
Yazımızın başında ozanlardan bahsetmiştik. Ozanlık Geleneği denen olgu, Ön Türklerden bu yana hep vardır ve gök tanrıyla yakından ilgilidir. İlk Türklerde ozana kam veya şaman da denir. Ozanlar sazlarıyla insan ruhunu harekete geçirir ve Uçmak’a gitmelerini sağlarlar. Daha sonra ozan sözünde anlam daralmasını görüyoruz. Söz yazıp, beste yapıp sesle ve sazla okuyan halk şairlerine ozan denmiştir. O nedenle ozanlık yüksek bir derecedir. Bizim katılımcı arkadaşlarımızın yetenekli olanları, inşallah bu payeyi hak eder de ozanlık düzeyine ulaşırlar.
Pravda buluşması, kanımızca iyi bir başlangıçtır ve onların birbiriyle daha yakından tanışmalarına ve ozanlık yolunda yükselmelerine fırsatlar verecektir.
Bugün Pravdalılar için büyük gündü. Ramazan Bayramı, Köy Bayramı ve Ozanlar Buluşması olmak üzere üç bayramı bir günde kutluyorlardı. Gösterileri izlerken hayalim 35 -40 yıl gerilere dönerek o zamanlar sazcı arkadaşlarımızla gizli kapaklı gerçekleştirmeğe çalıştığımız saz meclislerini düşündüm. İlk meclisimizi 1975 yılı haziran ayında Davulcular (Gusla) köyünde saz ustası Fehim Kervancı’nın önderliğinde yaptık.
1976 haziranında Razgrat’ın Zavut köyüne dâvet edildik. Organizatörümüz Deliorman saz ustası ve güzel sesi olan Zavutlu Nazif Adem idi. Orman içinde kem gözlerden uzak şahane bir şölen olmuştu. 1977 yılında yine aynı yerde bir şölen yapılmış ve Dobriçliler grubuna dâvetiye ulaşmamıştı. Ne yazık ki, o akşam etkinliği Şumnu emniyetçileri basmış, yakaladıklarını dayaktan geçirmişlerdi.
Beni orada kıstıramadıklarına da çok üzülmüşlerdi… Şimdi Doğrular köyü halkı demokrasi şartlarında herkese açık şekilde bir etkinlik yapıyor ve bunu konuklarıyla paylaşıyor. İyi bir mesafe alındığını düşünüyorum.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)